Günümüz tıbbının kabul ettiği, biyopsikososyal model; “Hastalık ,ondan muzdarip olan kişiden ve onun sosyal şartlarından bağımsız olarak düşünülemez” der. Diğer bir ifadeyle hastanın endişesi korkuları ve kişiliği her hastalıkta rol oynar. Tedavinin de bu kriterler göz önüne alınarak şekillenmesi gerekir.
Yoganın etkinliğini sağlayan ve onu diğer fiziksel aktivitelerden ayıran en önemli özelliklerinden biride bu modele uygun olmasıdır. Fizyoterapi eşliğinde yapılan yoga salt bir tedavi olarak kişilere sunulmaz. Yoga tedavilerde kullanılan efektif bir modalite olarak görülmekte. Klinik yoga da kişiye göre modifiye edilen yoga duruşları ,nefes teknikleri ve gevşeme teknikleri kullanılır.
Yoga duruşları kişinin sağlık sorununa göre farklılık gösterir. Günlük hayatta birçok kişi normal akciğer kapasitesine göre daha sığ nefesler alıp verir. Boyun ve sırt ağrılarının tetiklenmesinin bir sebebi de budur. Yapılan pek çok nefes tekniğiyle hem akciğerlerin havalanmayan bölgelerinin havalanması sağlanır hem de nefes derinleşir ve yavaşlar. Bununla beraber kaslar gevşer, zihin sakinleşir ve vücut gevşemeye hazır hale gelir.
Yoga, kişiye uygun ve doğru şekliyle yapıldığı takdirde seans sonunda yorgunluk ve ağrıda artış olmaz. Dolayısıyla yoga yeterince uyku uyuyamayan, uyku problemleri olan, stres seviyesi ve anksiyetesi yüksek olan kişiler için kullanılan en etkili yollardan biridir. Ayrıca yoga bu yolla dayanılmaz ağrılar tarifleyen ve özellikle kronik ağrıları olan kişiler için de ağrıya karşı toleransı arttırır. Bireydeki ağrı- spazm- ağrı döngüsünün kırılmasına yardımcı olur. Kişi tedavisinin yanı sıra bunu da yaşamının bir parçası haline getirir ve uygularsa başarılı bir ağrı yönetimiyle yaşam kalitesini arttırabilir.